Son dönemlerde uluslararası politika sahnesinde önemli tartışmalara neden olan bir mesele de İsrail’in bölgesel güç olma iddiaları. Dış politika alanındaki uzmanların sıkça dile getirdiği görüşler, bu küçük ama askeri gücü yüksek olan ülkenin, bölgedeki diğer aktörlere karşı etkisini kaybettiği yönünde. Özellikle Foreing Policy dergisinin son makalesinde, İsrail’in stratejik hamlelerinin ele alınması, politikalarının ne denli etkisiz hale geldiğini gözler önüne serdi.
İsrail, tarih boyunca pek çok askeri ve siyasi hamlede bulunmuş olmasına rağmen, son yıllarda bu stratejilerin beklenen sonucu doğurmadığı görülüyor. Suriye iç savaşından, Filistin meselesine kadar pek çok konudaki tutumu, sadece iç politikada değil, uluslararası arenada da ciddi tepkilere neden oldu. Özellikle Arap ülkeleriyle normalleşme çabalarının bekleneni vermemesi, Tel Aviv yönetimini sıkıntıya sokan faktörlerden biri oldu. Örneğin, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn ile yapılan bu normalleşme adımları, işlediği insan hakları ihlalleri ve bölgedeki etkili politikalarıyla gölgede bırakılmış durumda.
Bölgesel aktörler, İsrail’in askeri gücünü bir tehdit unsuru olarak görmeye devam ederken, bu durum, Tel Aviv’in diplomatik ilişkilerinde sıkıntılara yol açıyor. Herkesin bildiği gibi, Asya ve Afrika’da artan etki alanı, Suudi Arabistan gibi ülkelerle geliştirdiği ilişkiler, aslında İsrail’in emellerinin ne denli büyük olduğunu gösteriyor. Ancak, bu ilişkilerin sağlam bir temele oturmadığı ve sürekli olarak test edildiği gerçeği de inkar edilemez. Yüksek tansiyonlu olayların ve çatışmaların arttığı bir ortamda, İsrail’in bölgedeki etkisinin, devletler arası politikalarda ciddi bir kırılma yaratamadığı ortaya çıkıyor.
Çin, Rusya ve İran gibi güçlerin etkisi, bölgedeki dengeleri yeniden şekillendiriyor. Bu ülkeler, İsrail’in bölgesel gücünü kırmaya yönelik politikalar geliştirirken, aynı zamanda yeni ittifaklar kurma konusunda da cesur adımlar atıyorlar. İran’ın nükleer programı, özellikle Batı ile olan ilişkiler açısından büyük bir tehdit olarak öne çıkarken, bu durum İsrail’in öngörülebilirliğini de zayıflatıyor. Uluslararası toplumun bu konudaki tepkileri ise daha sert ve birleşik bir şekilde şekilleniyor. ABD’nin geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi İsrail’i destekleme politikası artık sorgulanır hale gelmiş durumda. Bu, hem iç hem de dış politikada İsrail’in sıkıntılarla başa çıkmakta ne kadar zorlandığını açıkça gösteriyor.
Ayrıca, Filistin meselesindeki tutumu ve insan hakları ihlalleri dolayısıyla yaşanan uluslararası ses yükselmeleri, birçok ülkenin İsrail’e karşı tutumunu değiştirmesine zemin hazırladı. Özellikle Batı Avrupa ülkeleri, bu konuda daha eleştirel bir yaklaşım sergileyerek, İsrail’in uluslararası sözleşmelere uyması gerektiğini vurguluyorlar. Bu durum da, İsrail’in uluslararası arenada yalnızlaşmasına neden olabiliyor; bölgedeki etkisini azaltıyor. Sadece askeri ve ekonomik değil, aynı zamanda siyasal alanda da ciddi bir zafiyet söz konusu.
Özetlemek gerekirse, İsrail’in bölgesel güç olma hayalleri, hem iç politikadaki huzursuzluklar hem de uluslararası alandaki artan tepkilerle ciddi bir sarsıntı geçiriyor. Foreing Policy dergisinin analizleri, bu konuda ne denli gerçekçi bir bakış açısına sahip olduğumuzu gösterirken, gelecekte bu denklemin nasıl şekilleneceği ise merak konusu olmaya devam ediyor. Gelişmeler oldukça güncel haberler ile sizlerle olmaya devam edeceğiz.